zaman: 9 ekim 2005 Pazar,
bir arkadaşımın yolu istanbula düşer ve bana istanbuldan bir şey isteyip istemediğimi sorar. O tarihte attila ilhan’ın istanbulda imza günü var. Kız arkadaşım ise attila ilhan hastası. Arkadaşıma kız arkadaşım için bir kitap imzalatıp, imzalatamayacağını sorarım. O da beni kırmayarak 10 ekim’de kitabı bana teslim eder. Aynı gün sevgilimle buluşurum. En sevdiği yazarın attila ilhan olduğunu biliyorum fakat sürprizlerden önceki salağa yatma ayaklarını yaptım ve sanki bilmiyormuş gibi şunu sordum;
B: aşkım senin en sevdiğin yazar kimdi?
S: Attila İlhan tabiki aşkım (yuh artık der gibi bir ses tonuyla)
B: o zaman sana bir sürprizim var! Kapa gözlerini
Çantamdan kitabı çıkarırırım ve veririm. o ise mutluluktan uçuyordu.neyse o gece kız arkadaşımı evine bırakırım ben ise eve dönerim.
11 ekim’de ise bir telefonla kendime gelirim. Kız arkadaşım ağlamaklı bir sesle;
S:Hayatım…attila ilhan ölmüş…
O güne kadar aldığı en güzel ve en değerli hediye olduğuna eminim. Bence insanın sevgilisine verdiği en güzel hediye, yüzündeki mutluluktur 🙂
bir Attila İlhan dörtlüğü ile bitirmek istiyorum;
BEN SANA MECBURUM Ben sana mecburum bilemezsin Adını mıh gibi aklımda tutuyorum Büyüdükçe büyüyor gözlerin Ben sana mecburum bilemezsin İçimi seninle ısıtıyorum. Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor Bu şehir o eski İstanbul mudur Karanlıkta bulutlar parçalanıyor Sokak lambaları birden yanıyor Kaldırımlarda yağmur kokusu Ben sana mecburum sen yoksun. Sevmek kimi zaman rezilce korkuludur İnsan bir akşam üstü ansızın yorulur Tutsak ustura ağzında yaşamaktan Kimi zaman ellerini kırar tutkusu Bir kaç hayat çıkarır yaşamasından Hangi kapıyı çalsa kimi zaman Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu Fatih’te yoksul bir gramofon çalıyor Eski zamanlardan bir cuma çalıyor Durup köşe başında deliksiz dinlesem Sana kullanılmamış bir gök getirsem Haftalar ellerimde ufalanıyor Ne yapsam ne tutsam nereye gitsem Ben sana mecburum sen yoksun. Belki haziran da mavi benekli çocuksun Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden Belki Yeşilköy’de uçağa biniyorsun Bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor Belki körsün kırılmışsın telaş içindesin Kötü rüzgar saçlarını götürüyor Ne vakit bir yaşamak düşünsem Bu kurtlar sofrasında belki zor Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden Ne vakit bir yaşamak düşünsem Sus deyip adınla başlıyorum İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin Hayır başka türlü olmayacak Ben sana mecburum bilemezsin.
Attila İLHAN
(Şiir.gen.tr‘den alıntıdır.)
şöyle bir video da koymak istedim;